Thursday, January 29, 2009

2002 dünya kupası esnasında Mustafa Denizli ile telefon bağlantısı

MB - Dünkü maçla başlayalım isterseniz, siz nasıl gördünüz Türkiye’yi?
Teknik ve taktik açıdan baktığımızda nasıl yorumlamak lazım bu galibiyeti?

MD - İlk önce maçtaki şartları değerlendirmek lazım: iki takımın kat ettiği mesafe, oynadıkları futbol ve kupanın ağırlığı bana göre mutlak surette bizim lehimize dönecekti ve döndü. Bunun sebeplerine gelince, turnuvanın tecrübesiz takımlarından biri olarak değerlendirilmemize rağmen Japonya uluslararası platformda bizden çok daha deneyimsiz. Tabii kendi sahalarında oynamanın getirdiği başarma ve tur atlama baskısını da katınca işleri bir hayli zordu bu maçta... Kanımca Japonlar böyle bir ortama daha hazır değildi, zaten taraftarları bizim bildiğimiz anlamda destekleyemedi takımlarını.

Maçın içerisine göz attığımızda ilk 15 dakika bizim için çok önemliydi. Milli Takımımıza turnuva genelinde baktığımızda ise 2. tura gelinirken yükselen bir grafiği olduğunu görüyorduk. Milli takım, belki futbol olarak çok başarılı değildi ama kendine olan güveni pekişiyordu, ayrıca turnuvada kötü başlayan futbolu da gelişiyordu.

Tecrübelerime dayanarak maçtan önce de ifade ettiğim bu şartların hepsi gerçekleşti. Ancak unutmamak gerekir ki futbol bir hatalar oyunu. Dünkü maçta da bunu açıkça gördük: atılan gol, Japonya’nın hatalarından geldi.

Şimdi karşılaşmanın ardından genel bir analiz yaptığımızda Türkiye’nin kendisini ileriye götürecek derecede tecrübeli bir kadroya sahip olduğunun ortaya çıktığını görmekteyiz. Bu tecrübenin oluşmasında katılınmış Avrupa Şampiyonaları, Şampiyonlar Ligi maçları ve üst düzeydeki uluslararası karşılaşmaların payı büyük. Belki yaşça genç olmamıza rağmen deneyimli ve iyi bir ekibiz, çok iyi bir futbol oynayamamamızın karşısında mücadele olarak en üst düzeye çıkarak turu geçmemiz de bunun iyi bir kanıtı zaten.

MB – Bir sonraki rakibimiz Senegal, kondisyonu yüksek bir ekip ve çok koşuyor. Acaba bu özellikleri ters gelebilir mi Türkiye’ye?

Bu turnuvada Türkiye’ye ters gelen takım olmaz. Zira Senegal de Türkiye ile kıyaslandığı takdirde son derece tecrübesiz bir ekip olarak karşımıza çıkıyor. Bakın zaten bu tip turnuvaların özellikleri şöyle: Grup maçlarında örneğin Japonya, Belçika ve Rusya karşısında baskının az olduğu ve ısınma turları olarak nitelendirebileceğimiz maçlarda daha başarılı oldu. Aynı şekilde Senegal de ısınma turlarında kaygısız futbolları ile Fransa’yı yenebildi ama dikkat ederseniz birinci maç sonrasında çok zorlandılar hatta gruptan çıkamama tehlikesiyle bile karşı karşıya kaldılar. 2. tur performanslarını incelediğimiz vakit İsveç macında yanlarındaki şans faktörünün onlara çeyrek finali getirdiği söylenebilir, nitekim o maçta uzatma dakikalarından oyundan düşmüşlerdi.
İşte bu bilgiler bağlamında iki takımın birer grafik eğrisini alırsak, Türkiye yükselen bir görüntü çizmekte ve buna karşın Senegal de aşağı doğru bir grafik izlemekte. Bu iki eğrinin kesişme noktalarında Türkiye daha ağır basıyor.
Tabii Senegal takımı her şeye rağmen Japonya’dan daha etkili bir hücum hattına sahip ve oyuncu kaliteleri daha yüksek, o yüzden çeyrek final karşılaşmamız çok daha zor bir maç olacak. Ancak Türkiye’nin 8-10 yıllık futbol geçmişine bakıldığında Senegal’den çok daha zorlu rakiplere üstünlük sağladığını görürsünüz.
Bir de bunların yanında şu anki durum itibariyle turnuvaya yoğun baskılar ve beklentiler altında başlayan milli takımımızda hedefler gerçekleşince bir rahatlama oluştu. Toplumun sevinci ve takımın başarısı artık bütün ibreleri de Türkiye lehine çevirdi. Bu tip turnuvalarda bu gelişmeler çok önemli avantajlardır, çünkü bu faktörler, kupada takımınızın gidebileceği yolu belirleyen ana unsurlardır esasında... Eklemek gerekirse Senegal, dünya futbolunda çok önemli bir yere sahip değil, ayrıca da daha önceden söylediğim gibi göreli olarak tecrübesiz bir ekip.
İşte bütün bu faktörleri yan yana koyduğunuz takdirde Türkiye’nin başarıya yakınlığı daha fazla. Yine de tekrar ediyorum Ay yıldızlılar, Japonya gibi bir rakip bulamayacaklar karşılarında, hoş bu karşın bir Brezilya da bulmayacaklar... Zaten bu noktadan sonra artık cumartesiye kadar geçecek olan hazırlık dönemi çok önem kazanmakta, özellikle teorik, pratik ve mental çalışmalar.

MB – Dediğiniz gibi tecrübe bu tip turnuvalarda iyi bir avantaj, fakat bakıyoruz çeyrek finale, bahsedilen deneyimli klasik ekipler yok. Onların yerine bir ABD, bir G. Kore, Senegal ve Türkiye var. Adeta bir 3. Dünya Kupası gibi bir görüntü var karşımızda, eskilerden sadece 4 ekip tutunabilmiş. Nedir sizce bunun sebebi?

MD – Bu tarz turnuvalarda eğer siz kendinizi başlangıca değil de çeyrek finale, yarı finale veya finale göre hazırlarsanız, bu aradaki klasman gruplarını göz ardı etmek demektir. Buna da futbolda takım konsantrasyonu diyoruz, ve sonuçları analiz edince görmekteyiz ki bu büyük takımlar kupanın hemen başında takım konsantrasyonlarını sağlayamamış. O turları ve rakipleri ciddiye almamışlar. Zaten futbolda bir kez şoka girerseniz, bazı durumlarda bu şoktan kolayca çıkılamaz. İşte bahsettiğimiz bu ekipler de bizim tabirimizle “geç uyandılar”. O geç uyanmaları ise onları kurtaramadı. Bu sonuçlar doğrultusunda şimdi 8’lere bakınca 4 tane ilginç ekip mevcut, tabii dünyadaki otoriteler sürpriz takımların arasında Türkiye’yi de telaffuz etse dahi, ben etmem, çünkü Türkiye’deki herkes gibi biz takımımızın performansını biliyorduk. Bu yüzden çeyrek final bana sürpriz gelmedi.

Genel olarak ele alınca sürpriz sonuçlar şahit olmak çok doğal, sonuçta futbolun içinde böyle şeyler olur, ancak grup maçlarında gerçekleşen bu tarz sonuçlara 2. turlardan sonra daha az rastlarsınız.

Ancak istisnai olarak dün aksam yüreğiyle oynayan G.Kore takımı maçın hiçbir anında rakip üzerindeki baskısını kaybetmeden bir dev nasıl yenilir onu gösterdi. Biz de zaten oyuna olan inancımızla Senegal maçında bunu rahatlıkla yapabiliriz. İşte bu noktada tecrübemiz ortaya çıkmalı.

Dünya Kupası tarihinde sürprizler hep olmuştur ve olacaktır. Belki bu turnuvada beklenenin üzerinde gerçekleşmesi şaşırtıcı olabilir ama yine de kupanın zevkli geçmesi açısından bunlar hoş sonuçlar.

ED – Tecrübeli bir teknik adamsınız, milli takımın basında çok sayıda deplasmana da çıktınız, futbolcu teknik adam ilişkisinden yola çıkarak Şenol Güneş’i mütemadiyen eleştiren basın her zaman için futbolcuları övmesine rağmen bu eleştirilerden sonra en büyük tepkiyi yine onlardan aldı. Bu sonucu neye bağlıyorsunuz? Sizce basınla bu şekilde bir diyalog kurulması doğru muydu?

MD – Bu polemikleri yakından takip edemedim çünkü yaklaşık 3 haftadır Uzak Doğu’dayım ve zaten bu konulara çok da fazla girmek istemiyorum. Yine de bu noktada futbolcuların medya ile böyle bir diyaloga girmelerini yanlış olarak değerlendiriyorum. Buna gerek yoktu, hatta medya olan sürtüşmeleri turnuva sırasında gündemde tutmak yersizdi, tabii medya da bezen eleştirinin dozunu kaçırarak insanları rencide edebiliyor. Ama her şeye rağmen milli takımın bu turnuvadaki büyük hedefleri içerisinde bu tartışmaları manşetlere tanımak yanlıştı.

ED – tabii başka bir noktadan bakarsak futbolcular teknik direktörlerine sahip çıktı diyebilir miyiz? Yalnız bırakmadılar Şenol Güneş’i...

MD – Tabii pencerenin öbür ucunda bakarsanız, futbolcuların hareketlerinin doğruluk derecesini bu açıdan savunabilirsiniz. Neticede futbol bir ekip işidir, ekibin başına yapılan eleştiriler takımın her kademesini rahatsız edebilir, o noktadaki tepkileri de ben bir ekip görüntüsü verme isteği olarak görüyorum. Birlikteliği göstermek için bu tepkiyi ortaya koyabilirler. Bu açıdan doğruluk payı verilebilir.

MÖ – hakan şükür üzerine tartışmalar sürmekte ve takıma katkısı olmadığı söylenmekte hatta hızlı ve fizik gücü yüksek Senegal karsısında varlık gösteremeyeceği iddia ediliyor. Siz bu konu hakkında neler düşünüyorsunuz?

MD – Futboldaki teoriler pratiğe dönmedikçe, yani ispatlanmadıkça doğru değildir. Hakanın başlangıçtan bu güne kadar grafiğine baktığımızda yukarıya doğru bir çıkış var tabii bu gol noktalarına yansımamakla beraber Hakan takım içindeki çalışkanlığı ile özellikle dünkü maçın son bölümüne kadar Japon defansını son derecede meşgul etti. Karşı defansın oyuna katılmasını etkili futboluyla engelledi. Tabii bunlar Hakan’dan beklenirken, gol atması da kamuoyu tarafından isteniyor. Zira istatistiklere baktığımızda Hakan Şükür milli takım tarihinin en çok gol atan oyuncusu. Ayrıca o bölgede de en fazla forma giyen oyuncu. Bu konuda Hakan’ı tek olarak değerlendirmek doğru değil. Türk futbol kamuoyu bireysel oyununu eleştirirken, o bireyin takım içindeki rolünü göz ardı etmekte fakat bu futbolda çok önemli bir unsur.

Örneğin, Hakan Senegal maçında oynamazsa yerine birey performansı olarak çok daha iyi bir oyuncu gelebilir ama ekip içindeki katkısı ile değerlendirdiğimiz vakit Hakan, vazgeçilmezler arasına giriyor. Evet tek olarak bakınca belki başarısız ama dediğim gibi onun varlığı Hasan, Yıldıray ve diğer oyuncuların performanslarını üst düzeye çıkarmakta...

MÖ - bildiğiniz gibi Şenol Güneş medya tarafından bir çok eleştiriye maruz kalmakta son dönemde, peki siz dünya kupası boyunca kendisiyle irtibat kurup fikir alışverişinde bulundunuz mu?

MD – Son zamanlarda çok sık görüşme imkanımız olmadı, çünkü ayrı yerlerde bulunmaktayız. Ancak zaman zaman telefonla irtibat kurabiliyoruz, tabii ben bu noktada onların çok fazla kafalarını meşgul etmek istemiyorum.
Eleştirilere gelince, neticede zaten başarılı olduğunuz zaman da başarılı olamadığınız zaman da eleştirilecek çok fazla noktanız bulunabilir, bu sizin bakış açınıza bağlıdır. Başarılı görmek istediğiniz taraflarını yazabilmekle beraber başarısız olunan taraflara yüklenerek de tam tersi bir etki yaratabilirsiniz. O konuya fazla girmek doğru değil tabii şu sıralar.

MB - Sizin gelecek sezon için planlarınız neler acaba?

MD – Benim yurtdışı temaslarım devam etmekte zaten yurt içinde çalışabileceğim yerler oldukça kısıtlı, çünkü bu büyük yarışlardan sonra o çizgide bir ekiple devam etmem lazım.
Bu fikir doğrultusunda bazı ülke takımları ile görüşmelerim oldu Seoul’de tabii neticede buradan döndükten sonra temaslarım için tekrar yurtdışına çıkacağım. Su an Türkiye’de çalışmayı düşünmüyorum ama yurtdışı planlarımın gerçekleşmesi tam olarak benim elimde olan bir hadise değil. İlerde daha açık bir şekilde göreceğiz.

MB – Ama aldığımız duyumlara göre ciddi teklifler var, peki bu gün itibariyle kesinleşen bir imza var mı?

MD – Daha kesinleşen bir karar olmamakla beraber görüşmeler devam etmekte.

MB – Mustafa Denizli, yayınımıza katıldığınız için çok teşekkürler.

MD – Ben teşekkür ederim, kolay gelsin.

No comments: