1950’lerde Istanbul'da Yaşam Tarzı
1950’li yıllar aslında Türkiye’de ve özellikle İstanbul'da hayat tarzının büyük değişimlere uğradığı farklı yıllardır. Savaş sonrası ciddi bir yıkım yaşayıp bambaşka bir çehreye bürünen Avrupa'nın tersine savaşa girmeyen Türkiye Cumhuriyeti savaş sonrası yıllarda bu avantajını çok iyi kullanamasa da 1950'lerden başlayarak bütün ülkede kısmi bir refah yaşanır... Özellikle 40’lı yılların getirdiği ağır savaş ve seferberlik şartları ve temel gıda maddesi gibi sıkıntılardan sonra halk 19050'lere girerken bir rahatlama içine girer. Savaş psikolojisinden kurtulan Türk insanı kendine ayıracak vakit bulur ve sosyal hayat hızlı bir şekilde tekrar şekil alır. Bu esnada demokrat partinin iktidar olması ve ABD yanlısı politikaların hız kazanması da Türk yaşam tarzını derinden etkilemeye başlar...
Aşağıda göreceğiniz 50’li yıllara ait yaşam tarzından bazı alışkanlıklar günümüze kadar gelmiş, ancak bazıları ise şu anda hoş bir nostaljiden öteye gidememektedir.
İstanbul ve çevresinde bu yıllarda nerelere gidilirdi?
• Taksim Belediye Gazinosu (Pamela ismindeki Avrupa uyruklu, dansçı güzel bir bayanın gösterileri ile şenlenen Belediye gazinosu geceleri ayrıca Lise balolarına ve özel gecelere de ev sahipliği yapar.)
• Emirgan Çay Bahçesi (Günümüzde de rağbet edilen fakat eski yıllardaki ilgisini yitirmiş çay bahçesi ise sevgililerin en çok buluştuğu mekanlardan birisiydi...)
• Kristal Gazinosu (Belediye gazinosu tarzında müzik, eğlence ve yemeğin bir arada olduğu nostaljik bir eğlence mekanı)
• Küçük Çiftlik Parkı (Konserler ve gösterilerin olduğu, Maçkadan Dolmabahçeye inerken şu anda lunapark olan bölgede kurulmuş bir mekan.)
• PANO Şaraphanesi (Bugünlerde de eski popülaritesine ulaşmış bu şaraphane, şarap tutkunlarına 50’li yıllarda hizmet verir.)
• Kırık Şişe (Daha çok üniversitelilerin ve gençlerin tercih ettiği Beyoğlunda bulunan bir başka içkili mekan...)
• Urcan (Daha çok 60’lı yılların başına damgasını vuran İstanbul’un ünlü balıkçısı, maalesef şu anda çeşitli anlaşmazlıklar sebebiyle kapanmıştır.)
Peki bu yerlere giderken bir İstanbul beyefendisi ve hanımefendisi neler giyer?
• Erkekler, Gabardin pantalon üzerine giydikleri Beyrut'tan gelme özel Amerikan gömlekleri (hatta o yıllardaki sloganı ile “yıka, as ve giy” kısacası ütüsüz gömlekler), pahalı Macar derisi ayakkabılar ve şık bir ceket ile takımlarını tamamlarlardı.
• Bayanlar ise japone kollu kıyafetler, döpiyesler ve tayyörlerle beraber nokta topuklu ayakkabıların içine file çorapları ile tam avrupai bir modaya ayak uydurmaya çalışırlardı. Mrs. Miliver tarzı saçlar ise zamanın modasıydı...
Dinlenen müzikler ve yapılan danslar nelerdir?
• Belediye gazinosundaki Pamela’dan ziyade Celal İnce ile Şecahattin Tanyerli’nin unutulmaz Tango aranjmanları ile dans eder o zamanın şehirlisi... Slow, Swing ve Rumba da diğer dans çeşitleri... Ünlü saz ustası Selahattin Pınar zamanın sanat ve halk müziğini en iyi icra eden isimlerin başında gelir. Ve tabii ki Safiye Ayla ve Hamiyet Yüceses şöhretlerinin doruklarında Ankara Radyosundan ve gazinolardan seslenirlerdi halka...
• Radyo demiş iken Ankara radyosu unutulmamalıdır, günde sadece sabah ve akşam yayın yapan bu radyo 50’li yıllarda 12 saat yayına geçerek Türk insanının hayatında daha çok yer kaplamaya başlar.
Istanbul haricinde Türkiye'de diğer noktalara göz attığımızda 50'li yıllarda Anadolu’nun cumhuriyetin ilk yıllarındaki popülaritesini kaybetmeye başladığını görürürüz.
Köy, eski çekiciliğini yitirmiş ve şehir insanı ile şehirlilik olgusu yüceltilmeye başlanmıştır, bununla beraber köyden kente göç de başlar. Adnan Menderes'in kalkınma hamlesi olarak Traktör'ün tarım hayatına girmesi ile köydeki iş gücü ihtiyacının azalması da buna bir neden olarak gösterilebilir. İlerleyen teknoloji otomobilleri de Türk insanının hayatına taşır.
Dodge, Desoto, Chevrolet ve Lüks Cadillac gibi Amerikan arabaları dışında az da olsa Fransız Peugeot ve Alman VolksWagen’a yollarda rastlanabilir.
1950’lerle nerdeyse özdeşleşmiş parti Demokrat Parti “farklı” politikaları ile Türkiye insanını yeniliklerle tanıştırır ve belki de kültür yozlaşmasının başlangıcını yapar. Ancak birçok yönüyle eleştirilmesine rağmen yine de 1950’li yıllar insanımızın değişik bir süreçten geçtiği renkli yıllar olarak hafızalarda kalır.
Wednesday, January 28, 2009
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment