Thursday, January 29, 2009

Yeşilçam'da sansür üzerine (2004)

Yeşilçam Tarihinden Sansürden Bir Kesit

Şu sıralarda gösterimde olan Türk filmleri acaba bundan 20 sene önce yayınlansalardı ne gibi tepkiler çekerdiler? Duvara Karşı gibi erotik içerikli bir film, Vizontele Tuuba gibi politik mesajlar veren bir başka yapıt, hatta Okul gibi gençlik filmi olup da bu kadar küfür ve cinsellik içeren filmler acaba geçmişte beyaz perdeye sorunsuz ve sansürsüz çıkabilirler miydi? Bu sorunun cevabı büyük bir ihtimalle hayır olacaktı. Ancak günümüz Türkiye'sinde daha geçtiğimiz yıllarda, bir bakanın nasıl rüşvet aldığını ve sonrasında gelişen olayları anlatan Filler ve Çimen adlı film, ülkenin en büyük ulusal film festivaline katılıp ödül kazanıyor. Kimsenin aklına da devletin bakanına, dolayısıyla da devlete hakaret ettiği gerekçesiyle bu filmi yasaklamak ya da bazı sahnelerini çıkartmaya zorlamak gelmiyor. Ama Türk sineması bu noktaya kolay ulaşmadı. Çok değil, bundan 10 - 15 yıl önce böyle bir filmin değil ödül kazanması, Antalya Altın Portakal Film Festivali'ne katılması bile mucize olurdu.
Türk sineması, tarihinin ilk dönemlerinden beri, Mussolini'nin yasasından örnek alınarak hazırlanan sansür yasasıyla mücadele etti. Bir çok film uzun uğraşlar sonucunda bazı sahneleri kesilerek gösterim şansı bulabildi. Filmi sansüre uğradığı için Türkiye'yi terkeden yönetmenler bile oldu.
Sözün kısası, Türk sinema tarihi çeşitli gerekçelerle yasaklanmış, bütünlüğü dikkate alınmaksızın bazı sahneleri kesilmiş, hatta yıllarca tozlu raflarda beklemek zorunda bırakılmış filmlerle dolu.
Sinema ve yasak denilince ilk akla gelen Yılmaz Güney ve onun Umut, Arkadaş, Duvar gibi filmleri. Ama bu kadarla sınırlı değil. Türk sinemasından sansür örnekleri çeşit çeşit. Bu filmlerin pek çoğu komünizm propagandası yapmak, Devleti küçük düşürmek, Türk milletini dünyaya kötü tanıtmak gibi gerekçelerle sansürün gazabına uğramış filmler. Hele bazıları için öne sürülen 'Boğazlar'ın stratejik noktalarını düşmana gösteriyor", " Devletin dozerini dehşet yaratmak amacıyla kullanıyor" gibi gerekçeler tam bir kara mizah örneği.
Siyasi gerekçeler dışında cinsellik unsuru yoğun olduğu için sansürlenen filmler ise sayılamayacak kadar çok...

Fransız kızları 'hoppa' olamaz

Türk sinema tarihinin ilk 'yasaklı' filmi 1919 tarihli Mürebbiye. Türk edebiyatının ustalarından Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın aynı adlı eserinden uyarlanan filmde yönetmen olarak Ahmet Fehim'in, görnütü yönetmeni olarak da Fuat Uzkınay'ın imzası vardı. 62 yaşındaki Fehim'in ilk yönetmenlik denemesi olan Mürebbiye, bir Türk ailenin çocuklarına bakıcılık yapan Fransız kızı Anjelik'in öyküsünü anlatıyordu. İşgal altındaki İstanbul'da çekilen filmi yönetmeni Ahmet Fehim 'bir sanatçıın işgale karşı sessiz direnişi' olarak tanımlamıştı. Anlaşılan bu 'sessiz direniş' İşgal Kuvvetleri komutanı olan Fransız General Franchet d'Esperey'i rahatsız etmiş olacak ki, filmi görür görmez yasaklanmasını istedi. Fransız general, bir Türk filminde Fransız kızlarının böylesine 'hoppa ve bayağı' gösterilmesini içine sindirememişti.

Düşman Boğazlar'a çıkartma yaparsa ...

Osman Seden imzalı Kardeş Dursun da benzer bir sebeple ülkeyi korumak için sansürlendi. Filmin bir sahnesi Karadeniz'den boğaz girişi göründüğü gerekçesiyle çıkarıldı. Gerekçe düşman gemilerinin boğaz girişini net bir şekilde görmüş olmalarıdır.

Devletin dozerini başıbozuklar kullanamaz

Memduh Ün'ün yönettiği Mahallenin Sevgilisi de siyasi iktidarın korunması gerekçesiyle sansürün gazabına uğrayan filmlerden biri. Filmin sansürlenme sebebi ise basit bir dozerdi. Filmin bir sahnesinde görülen dozerin seyirci üzerinde dehşet duygusu yaratacağına karar vermişti sansür kurulu. Daha da önemlisi filmde devletin dozeri özel şahıslar tarafından kullanılıyordu. Bütün bunlar da bu sahnelerin kesilmesi için yeterli sebepti.

Anadolu'daki ekinler cılız gösterilince...

Metin Erksan'ın ilk filmi Aşık Veysel'in Hayatı- Karanlık Dünya da Anadou topraklarındaki ekinleri çok kısa boylu, cılız gösterdiği gerekçesiyle yasaklandı.

Sansür kurulu Erksan'ı sevdi

Türk sinemasının sansürün 'altın makasıyla' en çok karşılaşan yönetmenlerinden biri de Metin Erksan. Yönetmenin 1962 yılında Fakir Baykurt'un romanından uyarladığı Yılanların Öcü, sansürün hışmına uğradı. Oysa ki, filmin uyarlandığı eser Cumhuriyet Gazetesi'nde yayınlanmış ve Yunus Nadi Ödülü'nü kazanmıştı. Aynı eser yıllar sonra bu kez Şerif Gören tarafından sinemaya uyarlandı ama o film de uzun süre sansürle macedele ettikten sonra gösterime girdi.

Yasaklı filme kutlama kokteyli

Metin Erksan'ın başı 1963 tarihli Susuz yaz yüzünden de epey ağrıdı. Türk sinemasının yurtdışında ödül kazanan flim filmi olan Susuz Yaz, filmdeki kadın ölen kocasının erkek kardeşiyle evlenince Türkleri kötülüyor gerekçesiyle sansürlenmiş üstelik Uluslararası Berlin Film Festivali'ne gitmesi de engellenmeye çalışılmıştı. Herşeye rağmen Susuz yaz Berlin'e gitti ve üstüne üstlük festivalin en büyük ödülü Altın Ayı'yı da kazandı. Film ekibi yurda döndükten sonra Susuz Yaz'ı yasaklayan ülkenin Kültür Bakanı bir kutlama kokteyli düzenledi ve oyuncularını da ödüllendirdi.

Türk pilotu üniformayla öpüşmez

Türk sinemasınnı Altın çocuk'u Göksel Arsoy'un bir pilotu canlandırdığı Şafak Bekçileri'nin sansür gerekçesi ise kelimenin tam anlamıyla gülünç. Öncelikle filmde bir Türk uçağı düşüyor. Oysa Türk ordusunun uçakları asla düşmez. Daha da önemlisi Göksel Arsoy'un canlandırdığı pilot üzerinde üniforma varken sevgilisiyle öpüşüyor. Oysa sansür kuruluna göre bu Türk Ordusu'nun pilotlarına yakışmayacak bir davranış. Şafak Bekçileri ile ilgili ilginç bir nokta da sansür kurulunun tüm tepkisine karşın Türk Hava Kuvvetleri yetkililerinin filmi izleyip kesintisiz oynatılmasını istemesi.

Ve Yılmaz Güney...

Adı yasakla sansürle özdeşleşen bir sinemacı Yılmaz Güney. Onun pekçok filmi çekildikten çok sonra seyircisiyle buluşma şansını yakaladı. Bunlardan biri de Umut. Yoksul bir faytoncunun öyküsünü anlatan filmde. giysiler aracılığıyla yoksulluk propagandası yapıldığı, zengin- fakir ayrımının körüklendiği gerekçesiyle yasaklandı. Ayrıca filmde yeralan güneş doğarken kılınan sabah namazı sahnesi de sansür kurulunu rahatsız etti. Umut 1971 yılında Danıştay kararıyla şartlı olarak oynatıldı. Güney, 1972'deki Adana Altın koza Film Festivali'nde daha farklı bir tutumla karşılaştı. Güney'in Baba adlı flimi festivalin büyük ödülünü kazandı. Ama onun görüşlerinden rahatsız olan çevrelerin seçici kurula baskı yapması sonucu Güney'in ödülü geri alındı.

Türkiye'nin gerçekleri rahatsız etti

Vedat Türkali ile Ertem Göreç ikilisinin imzasını taşıyan Karanlıkta Uyananlar, Türk sinemasında ilk kez emekçi ve grev sorunlarını ele alan filmdi. Tabi bu yüzden de yasaklandı. Film, gösterime girdiği dönemde kelimenin tam anlamıyla rahatsız etti. Çünkü o dönemde Beklan Algan'ın eleştiri yazısındaki gibi " Memleketin zenginliklerini yabancılara peşkeş çeken bir avuç yabancı sermaye ajanı ve düşünceden yoksun burjuvazi geri kalmış ülke olmanın bütün yükünü halktan çıkarıyorlardı." Ve bu film de tüm bunları açık açık anlatıyordu.

Kaçakçının öyküsü

Ömer Lütfi Akad'ın Hudutların Kanunu, da Türk sinemasının en çok yasaklanan filmlerinden biri olarak tarihe geçti. Aslıda sansür kurulunun gözünden bakınca bu filmi yasaklamak için de bir çok neden vardı. Herşeyden önce film, bir kaçakçının öyküsünü anlatıyordu. Üstelik de filmde bu kaçakçıyı canlandıran kişi Yılmaz Güney olunca Hudutların Kanunu'nun bu bakış açısıyla yasaklanmaması bir mucize olsa gerekti. Filmin bazı sahneleri değiştirildi ve çekildikten bir yıl sonra 1965'te gösterime çıktı.

Son yıllarda pek fazla gündeme gelmeyen sansür uygulaması Türk Sinemasının 50 yıldan fazlasına damgasını vurmuş ve yönetmenlerle senaristlerin kendilerini özgürce ifade edebilmelerini engellemiş. Yakın geçmişte çok ciddi bir sansürle karşılaşmayan film endüstrisi umarız gelecekte de özgür bir platformda kendini ifade edebilir.

No comments: